Yazana değil yazdırana bak deniyordu hani. Yazıların sebebi vardı ve birileri yazdırıyordu. Doğru… Keşke doğru olmasa… Keşke doğru değil desem ama öyle… Ve doğru… Yazdıran yine yazdırıyor.

Pamuk ipliğine bağlı hayatın suskun hali yine yanı başımda. Normal şartlar altında sona eren bir dönemin sevinci ile yeni yeni başlangıçlarda gülüşler olması lazım ama malasef tam tersi… Duman duman eriyor gözümde her şey. Yaptığım herşeymi yanlış acaba diyorum ama doğrularım sayesinde varım. Bundan sonra da yine doğrularım ile yarınım var olacak.

Alaturka hayatımın başkalaşmadan oldukça uzak tarafında kendimi arıyorum bazen.. Acaba soruları ile kafam karmakarışık olurken etrafıma bakındığım her dakikada marjinalliğin en doruk noktasında buluyorum kendimi. Ya da bana göre öyle… Farklılıklarım, başkalarına göre olmayan davranışlar, içimden geldiği gibi var olan dünyam, sorgulamaktan bıktığım her an ve ben… Her kelime apayrı yerlerde kendini buluyor. Esen rüzgarın dahi sebebini araştırıp hüznü bulan şu dünyamda geçmişin yorgunluğu var sanırım. Ya da kendimce çizdiğim sınırlarım yüzünden gülüşüm hep yalnızlığımı bulunca çıkıyor ortaya…

Ve işin en kötü tarafı bir tek gülüşün ardından her şeyin bitişi… Hüzün gemisi limandan ayrılmıyor aslında… Sadece halının altında tüm kirler… Takmak kelimesinin sebebi de burada gizli herhalde. Ortaya çıkan her sorunun ardından halıda birlikte ortaya çıkıyor ve biriken ne varsa üzerimde o an… Tüm sorgularımın cevapsız kelimeleri beynimin her hücresinde ayrı ayrı dolaşmaya başlıyor. Sonucu olmayan sorgular ve sonucu olmayan yarınım… İyiki sınırı var diyorum bazen yaşamın… Sonsuzluk denen durum içinde beynimin döngüsünü düşünemiyorum bile…

Bomboş sayfayı dolduran saçma kelimelerimin sanırım sonu geldi artık.. En azından şimdilik öyle… kelimeleri sesli okumaktan dahi korkuyorum. Oysa, kendimden, doğacak güneş kadar eminim. ve yazının sonu yanan parmağım acıyor klavyemin her tuşunda…………………