Dışarıdan gelen sesten sonra… Sözün özünü baştan söylemenin tadı bu olsa gerek. Belki de öyle olmasını istiyorum. Yazdıklarımı sadece benim anlayıp yorumlamam ne kadar anlamsız bir durum aslında… Belki de ona göre de farklıdır… kimbilir…
Yıllar geçip gidiyor. Dün gibi kırmızı bisiklet… Okulun arkası.. Ya da titreyen ellerim… Soğuktan mı bilmiyorum ama hala aynı şeyleri yaşıyorum. Alışkanlık oldu sanırım… Ama şimdilerde titreyen elim değil. Dilim tutuluyor, kelimeler karışıyor. Ne olduğunu ben de bilmiyorum aslında… Çayda kaynadı……….
Neyi bekliyorum acaba… Ya da niye bekliyorum… Neden hep restleşmenin eksikliği ile yaşar insan… Bendeki ben neden kendimde bu kadar anlamsız… Aslında değer kelimesini koymak istiyordum cümleye ama tam da yerini bulmazdı hani…
Mutluyum aslında… Fazlasıyla belkide… Yada yeniçağın hastalığı varlığın yokluğu……………………..
Atalar biliyorlarmış, görüyorlarmış geleceği bir varmış bir yokmuş derken, ya da cümlenin anlamı öyle yankılanıyor bende… Şu an yazılan kelimeler gibi.. Her harfte anlatamadığım bir sürü kelimem var. Yazsam ne veritabanı yeter ne de sanal denen bu sonsuzluk… Suskunluğun sonu bu sanırım… Ya da suskunluğun doygunluğu burada… Kelimelerim hep bende kaldı. Ya da kısa cümlelerin sonundaki üç noktada…
Ne işe yarar ki bu beden, ne olmak ister… Yarın sofrada ne yemek var onu dahi bilmezken yılların hesabını yapıyorum… Günlük yaşıyoruz aslında… Herkes gibi.. Tek değişen sadece beklentilerin büyüklüğü veya hayatın karmaşasında yerini bulan sözler, insanlar, olaylar…
Sıradanlaşmaktan mı korkuyor acaba bu yürek… İsyanım neden… Niye cümlelerim hep kısa ve net. Oysa yazdığım cümlelerin çoğunda özne bile yüklemi bulmak için arayış içinde… Kulaklarımda mı sorun var acaba… Duymak sorun sanırım cümleleri… Ya da duyurmak… Ve yazdığım yer kilitli günlük defterim değil.. Her şey anlamsız… Monoton… Farklı olmak neden hep eksiklik. Oturduğum yer dolmuyor herhalde. Dolduracak biride yok zaten… Herşey düşüncelerimden gittikçe farklılaşıyor. Sorgulamanın sonucu bu herhalde. Doğrular bana aitmiş gibi… Yada dört yanlış bir doğruyu silmiyor bende, her şeyi alıp götürüyor.
Tuhaf bir yazı… Zaten tuhaflık olsun diye yazılmış bir yazı… Deli derler ya.. Bırak desinler.. Demeleri gerekiyor artık. Varlığın delilikse eğer adı belli olsun… Belki yarın ne yemek yapılacak onun kararını verebilirim o zaman… Cümleler hep boğazımda da kalmaz hem.. Ne varsa gelir dile… Adı üstünde deli işte.. Zaten söylenen cümleler restleşmenin tüm sonuçlarında hep aynı sonucu çıkarmıyor mu… Etki ve sonucunda tepki… Savunma yada suçlama… Hak çok konuşanın… Ve sorun da burada başlıyor… Ben olmanın zorunlu hissiyatı bu… İnceldiği yerden koparsa lastik gibi mi acaba sözler… Yoksa haklı olmanın vicdani rahatlığı mı…
Hiçbir şey olmamış gibi… Dün bitti… Güzeldi yaşananlar… Düşmanın silahı ile yaşamak burada başlıyor… Siz çok çalışdınız ya bütün sene… hakettiniz.. Bu cümleyide yazmak gerekirdi tarihe…
Ve yine aynı sahne… Duman duman havaya karışır herşey… Fakat bu defa var olmanın dayanılmaz hafifliği olacak… Varlığım yada yokluğum en azından harfler okunurken kendi sesi ile değil kelimede cümlede bulur anlamını…