O kadar çok yoruldum ki… Sene 2020.. Zaman su gibi.. Neler yaşandı neler.. Umut hayal beklenti geçmeyen saniye ve şimdi yine balkonda yanan sokak lambasını izliyorum. Uzaklardan geçen
Soğuk.. Buz gibi bir hava. İçim üşüyor yan taraftan gelen sıcaklık yakmasına rağmen.. Ellerim buz gibi.. Karmakarışık yine, çay şekersiz.. Sigaranın dumanı yok.. Gözlerim yanıyor yine.. Toprak kokusunu
Çocuk.. Hiç anlaşılmayacak kadar çocuk… Yıllar sonrada çocuk.. 20 yıl sonrada… Neredeyim ki.. Ya da ne.. Kim.. Olmayan bir varlığın bir sürü karmaşası… Yokluğun acısı içinde var olan
Bir tabuttayım. Hiç bir uzantımı hissetmiyorum.Diz kapaklarımdaki patellaları, boynumdaki kasları ve sıradan bir doktorun ismini rahatça dile getirebileceği organlarımı… Büyük bir kibirle terk ettiler beni. Güneş’i hatırlıyorum, yüzümdeki
Bu gece ay ışığı yok değil mi… Bu şehir karanlık ve aydınlanmayacak. Hani güneş olmak var ya doğan her sabahta… Ezanlar okunurken… Duman duman… Zaten hep hayal değil
Bir kez daha fakat bu sefer sanal kalabalıkların içerisinde ve yazan kalemim değil… o yüzden kan damlıyor kalemden de diyemiyorum. Varsın cümlede o kelime de olmayıversin.. Mart ayının